14 Nisan 2011 Perşembe

Kitap: Fotoğraf İdeolojisi / Murat Yaykın


Murat Yaykın'ın Fotoğraf İdeolojisi kitabı, fotoğrafla ilgili okuduğum ilk kitaplardan biri. Fotoğraf ve sanat üzerine birşeyler okuyup bilgisini arttırmak isteyenler için güzel bir seçim, aynı zamanda başlangıç için de iyi bir tercih.
Kitap genel olarak fotoğrafın kendisine, ticarileşmesi ve ikonlaşmasına, temel sanat kavramlarının bir kısmına ve sanat akımlarına değiniyor. Bunları anlatırken bir yandan da fotoğraflarla destekliyor. Ben daha önce görmediğim pek çok fotoğraf gördüm ve ilginç hikayelerini (kapaktaki Che fotoğrafının kiliseye insan çekmek için İsa'ya benzetilerek büyük boy posterinin yapılarak kullanılması ancak daha sonra genç kızların odalarına asmaya başlamasından sonra bu uygulamadan vazgeçilmesi gibi) öğrendim. Tabi fotoğrafın ikonlaşmasının eleştrisini yapan bu kitabın kapağında da böyle bir ikonun kullanılması ironik.

Aşağıda bir bölüm paylaşıyorum. Keyifli okumalar.

Günümüzde fotoğraf, gündelik yaşantının içinde, toplumsal hayatın ve tüm toplumsal sınıfların bir parçası olma özelliği taşıdığından siyasi açıdan da büyük önem arz etmekte. Aynı zamanda bilimin, sanayinin ve kitle iletişimin vazgeçilmez bir parçası olması bizim fotoğrafı ideolojik açıdan incelememizi zorunlu kılıyor.

Görsel kültür; artık her şeye hâkim olduğu, tehlikeli boyutta yaygınlaştığı, hatta her şeyin görselleştiği, günümüze ilişkin genel kabul gören bir açıklama gibi duruyor. Görselleşme öyle noktalara ulaştı ki, kültürlerin karşı karşıya kaldığı ve postmodernizme neden olan bir krizden bile bahsedebiliriz.    

1830’larda fotoğrafın icadından bu güne geçen yıllar içinde teknolojik gelişim; hızlı üretim, çoğaltma, daha çabuk ve çok kitleye ulaştırma gibi kolaylıklar sağlarken, iktidar bu olanaklar sayesinde, ‘görüntünün’ toplum üzerindeki etkisini bildiğinden, kendi hegamonyasını sürdürebilmesi için görsel iletişimin her türlüsünü ve bu arada fotoğrafı da kullandı. –insanı yaşadığı dünyaya yabancılaştırmak, kitle kültürü oluşturmak ve kendi ideolojisini yaymak gibi-
Fotoğraf üstüne yapılan çalışmaların yalnızca fotoğrafa ait bir literatürle tanımlamaya çalışmak, diğer bütün kavram ve metotları kapı dışarı etmek; kendine özgü söylemleri içinde hapsolması anlamına geleceğinden, böylesi bir analiz yetersiz, hatta net söylemek gerekirse yanlış olacaktır. O yüzden fotoğraf ideolojisine girerken hem fotoğrafın aşina olduğu kavramlardan hem de sosyolojinin, felsefenin, politikanın kullandığı kavramlardan yararlanmanın gerekliliği kesindir.

Fotoğraf ideolojisi dediğimiz zaman fotoğrafın icadının çıkış yıllarına, o dönemin siyasal konjonktürüne bir göz atmamız, o çağda "görme"nin yerini alan "görüntü"nün ne anlam taşıdığı ya da görüntüye ne gibi anlamlar yüklendiğini incelememiz gerekiyor. Anımsama, geçmişi kurgulama ve algılama biçimimizi değiştiren fotoğrafın, iktidarla olan ilişkisini irdeleme bize yardımcı olacaktır. Aynı zamanda görüntü, nesnellik, öznellik, gerçek, gerçeklik, estetik gerçeklik, bellek, algı, bellek yitimi, şeyleşme, nesne-özne kopukluğu, imaj, propaganda,  imge, yabancılaşma, kitsch, kitle kültürü, popüler kültür, özdeşleşme, katarsis, oryantalizm, küreselleşme, kültür endüstrisi, hipergerçeklik, simulakr, simulasyon gibi kavramlara ve olgulara ihtiyaç duyacağız ki bugün geldiğimiz çağda görüntünün ( bu kitapta özel olarak değindiğim fotoğrafın) ideolojik yorumunu yapabilelim. Görülecektir ki; bütün bu kavramların ve olguların iktidar ideolojisindeki kullanımı, algıda gerçeğin bozulumuna, tarihin çarpıtılmasına hizmet etmektedir ve aldatılmış ve yaşadığı dünyaya yabancılaştırılmış topluluklar yaratmak düzenin bekası için gereklidir.

Ancak hemen belirtmeliyim ki, saydığım bütün bu kavramların ya da olguların her biri ayrı bir kitap hatta kitaplar oluşturacak kadar derinlikli olduğu aşikârdır.

Bu çalışmamda yapmaya çalıştığım şey; iktidarın dilinde görüntünün nasıl kullanıldığı, fotoğrafın keşfinden beri toplumlar için görüntünün taşıdığı anlamın nasıl değişime uğratıldığını anlatmak ve sonuç olarak fotoğrafçının üretiminde bu bilgilerin yol haritası oluşturmasını sağlamak ve böylece bilmeyerek kitle kültürüne ve iktidarın ideolojisine hizmet etme riskini azaltmaktır. Aynı zamanda kitabımda kullanılan tüm kavramlar ve olgular hakkında çok daha fazla bilgiye merak uyandırmak ve temelde yapmaya çalıştığım görüntü/fotoğraf üzerinde iktidarın oyununu açık ederek bir muhalif bakış oluşturmak çalışmamın amacına ulaşmasını sağlayacaktır.

Kitabın bütününde var olan ana izleği  "algıda gerçeğin bozulumu" meselesi üzerine kurduğum kitabın alt isminden anlaşılmıştır. Bunu yapma gerekliliğini duymamın nedeni bugün geldiğimiz çağda "görme"nin yerini alan "görüntü"nün postmodernizmin hipergerçeklikler yaratmada asal argüman olması, dolayısıyla fotoğrafı kullanması yatmaktadır. Görüntü toplumu oluşturmak postmodernizmin hedefidir ve bunun için görüntünün ana yapı taşı olan fotoğraftan -dolayısıyla televizyon ve sinemadan- yararlanır.

( bilindiği gibi, televizyonda ve sinemada saniyede 24-25 kare fotoğraf hareketliliği sağlar.)

Önemli bir nokta da; belgesel fotoğrafın "gerçek"i yansıtıp yansıtmadığı tartışmaları ile egemen ideolojinin fotoğraf/görüntü dili kullanılarak algıda gerçeğin bozulumunu sağlaması arasında yakın bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin güveni bozan sistem eleştirisi üzerinden tartışılması gerektiğini önemsiyorum. Her zamanki gibi okur eleştirilerini beklediğimi belirteyim.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder