Bu seneki fotoğraf günlerimiz yarın başlıyor.
Programımız enfes.
Bekleriz.
Program şöyle;
üstüne tıklarsanız büyüyor bile!
Takip etmek için;
Eserlerinizde nihai bir performans anı mevcut, gerçi bu bütün resim ve heykeller için söylenebilir. Sonunda elde ettiğiniz ürün bir fotoğraf olduğu için, olayın ya da anın daha mı fazla farkındasınız?
Sanırım uzun yıllar sıvılarla yaptığım denemelerin ardından, son zamanlarda anın daha fazla farkındayım. Ancak sıvıyı havaya aynı şekilde kaç kez fırlatırsam fırlatayım, hiçbir zaman aynı sonuca ulaşamıyorum. Birbiriyle çarpışan sıvıların beklenmedik etkileşimleri beni büyülüyor, güzelliği beni benden alıyor.
19 Ocak 2011 - 22 Mayıs 2011
Yao Lu, toz geçirmez yeşil ağlarla kaplı inşaat artıklarını fotoğraflayıp, dijital uygulamalardan faydalanarak geleneksel Çin resmi estetiğini yeniden yaratıyor. Çektiği fotoğraflara pagodalar, evler, kayıklar ve ağaçlar ekliyor ve özenle yaratılmış yeni manzaralar ortaya çıkartıyor.
2008 BMW Paris Photo Ödülü sahibi Çinli sanatçı, çağdaş Çin fotoğrafını dünyaya tanıtan önemli sanatçılardan biri.
Küratörlüğünü Engin Özendes’in yaptığı sergide yer alan 31 eserin 11’i 2010 yılında bu sergiye özel olarak yaratıldı.
Günümüzde fotoğraf, gündelik yaşantının içinde, toplumsal hayatın ve tüm toplumsal sınıfların bir parçası olma özelliği taşıdığından siyasi açıdan da büyük önem arz etmekte. Aynı zamanda bilimin, sanayinin ve kitle iletişimin vazgeçilmez bir parçası olması bizim fotoğrafı ideolojik açıdan incelememizi zorunlu kılıyor.
Görsel kültür; artık her şeye hâkim olduğu, tehlikeli boyutta yaygınlaştığı, hatta her şeyin görselleştiği, günümüze ilişkin genel kabul gören bir açıklama gibi duruyor. Görselleşme öyle noktalara ulaştı ki, kültürlerin karşı karşıya kaldığı ve postmodernizme neden olan bir krizden bile bahsedebiliriz.
1830’larda fotoğrafın icadından bu güne geçen yıllar içinde teknolojik gelişim; hızlı üretim, çoğaltma, daha çabuk ve çok kitleye ulaştırma gibi kolaylıklar sağlarken, iktidar bu olanaklar sayesinde, ‘görüntünün’ toplum üzerindeki etkisini bildiğinden, kendi hegamonyasını sürdürebilmesi için görsel iletişimin her türlüsünü ve bu arada fotoğrafı da kullandı. –insanı yaşadığı dünyaya yabancılaştırmak, kitle kültürü oluşturmak ve kendi ideolojisini yaymak gibi-Fotoğraf üstüne yapılan çalışmaların yalnızca fotoğrafa ait bir literatürle tanımlamaya çalışmak, diğer bütün kavram ve metotları kapı dışarı etmek; kendine özgü söylemleri içinde hapsolması anlamına geleceğinden, böylesi bir analiz yetersiz, hatta net söylemek gerekirse yanlış olacaktır. O yüzden fotoğraf ideolojisine girerken hem fotoğrafın aşina olduğu kavramlardan hem de sosyolojinin, felsefenin, politikanın kullandığı kavramlardan yararlanmanın gerekliliği kesindir.
Fotoğraf ideolojisi dediğimiz zaman fotoğrafın icadının çıkış yıllarına, o dönemin siyasal konjonktürüne bir göz atmamız, o çağda "görme"nin yerini alan "görüntü"nün ne anlam taşıdığı ya da görüntüye ne gibi anlamlar yüklendiğini incelememiz gerekiyor. Anımsama, geçmişi kurgulama ve algılama biçimimizi değiştiren fotoğrafın, iktidarla olan ilişkisini irdeleme bize yardımcı olacaktır. Aynı zamanda görüntü, nesnellik, öznellik, gerçek, gerçeklik, estetik gerçeklik, bellek, algı, bellek yitimi, şeyleşme, nesne-özne kopukluğu, imaj, propaganda, imge, yabancılaşma, kitsch, kitle kültürü, popüler kültür, özdeşleşme, katarsis, oryantalizm, küreselleşme, kültür endüstrisi, hipergerçeklik, simulakr, simulasyon gibi kavramlara ve olgulara ihtiyaç duyacağız ki bugün geldiğimiz çağda görüntünün ( bu kitapta özel olarak değindiğim fotoğrafın) ideolojik yorumunu yapabilelim. Görülecektir ki; bütün bu kavramların ve olguların iktidar ideolojisindeki kullanımı, algıda gerçeğin bozulumuna, tarihin çarpıtılmasına hizmet etmektedir ve aldatılmış ve yaşadığı dünyaya yabancılaştırılmış topluluklar yaratmak düzenin bekası için gereklidir.
Ancak hemen belirtmeliyim ki, saydığım bütün bu kavramların ya da olguların her biri ayrı bir kitap hatta kitaplar oluşturacak kadar derinlikli olduğu aşikârdır.
Bu çalışmamda yapmaya çalıştığım şey; iktidarın dilinde görüntünün nasıl kullanıldığı, fotoğrafın keşfinden beri toplumlar için görüntünün taşıdığı anlamın nasıl değişime uğratıldığını anlatmak ve sonuç olarak fotoğrafçının üretiminde bu bilgilerin yol haritası oluşturmasını sağlamak ve böylece bilmeyerek kitle kültürüne ve iktidarın ideolojisine hizmet etme riskini azaltmaktır. Aynı zamanda kitabımda kullanılan tüm kavramlar ve olgular hakkında çok daha fazla bilgiye merak uyandırmak ve temelde yapmaya çalıştığım görüntü/fotoğraf üzerinde iktidarın oyununu açık ederek bir muhalif bakış oluşturmak çalışmamın amacına ulaşmasını sağlayacaktır.
Kitabın bütününde var olan ana izleği "algıda gerçeğin bozulumu" meselesi üzerine kurduğum kitabın alt isminden anlaşılmıştır. Bunu yapma gerekliliğini duymamın nedeni bugün geldiğimiz çağda "görme"nin yerini alan "görüntü"nün postmodernizmin hipergerçeklikler yaratmada asal argüman olması, dolayısıyla fotoğrafı kullanması yatmaktadır. Görüntü toplumu oluşturmak postmodernizmin hedefidir ve bunun için görüntünün ana yapı taşı olan fotoğraftan -dolayısıyla televizyon ve sinemadan- yararlanır.
( bilindiği gibi, televizyonda ve sinemada saniyede 24-25 kare fotoğraf hareketliliği sağlar.)
Önemli bir nokta da; belgesel fotoğrafın "gerçek"i yansıtıp yansıtmadığı tartışmaları ile egemen ideolojinin fotoğraf/görüntü dili kullanılarak algıda gerçeğin bozulumunu sağlaması arasında yakın bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin güveni bozan sistem eleştirisi üzerinden tartışılması gerektiğini önemsiyorum. Her zamanki gibi okur eleştirilerini beklediğimi belirteyim.