27 Haziran 2011 Pazartesi

Nobuyoshi Araki

Nobuyoshi Araki japon bir fotoğrafçı.
Aşağıdaki iki videoda fotoğrafa nasıl başlandığını, nelerden etkilendiğini anlatıyor. İkinci videoda evlliliğinden, sonrasında çıktıkları balayığından ve eşinin ölümünden bahsediyor.
Fotoğrafı günlük olarak kullanıyor, daha fazlası olmadığını söylüyor.
Bir de çıplak kadın fotoğrafları hakkında söyledikleri ilgimi çekti. Çünkü Araki'nin sert bir tarzı var. Hatta pornografik fotoğrafları olduğunu söylesek de yanlış olmaz.
Ancak kadın çıplaklığıyla ilgili, "Kadının çıplaklığı vücudunda değildir. Nü kadın çekmek istiyorsam bunu kadının yüzünde ararım. Kadının yüzü, ifadesi çıplak olmalıdır."  benzeri birşeyler söylüyor valla.
Bir de Araki'nin fotoğraflarını çektiğim tüm kadınlarla yattığı yönünde bir iddiası var. En son da Lady Gaga'nın fotoğraflarını çekmiş. İnsanın aklında ister istemez sorular oluşuyor.
Tabi bunlar dedikodu hep, biz fotoğraf bakalım.


"I use my camera as a diary."
"The more photos, the better."


Bir kaç da fotoğraf paylaşıyorum.
İlk fotoğraftaki kendisi.













Bunlar da eşi ve balayılarında çekilen fotoğraflar.

Yukarıdaki fotoğrafta eşi yalnızca çok yorgun ve uyuyor. Ancak Araki eşinin ölümünden sonra fotoğrafı ölümün fotoğrafı olarak yorumluyor. 





Aşağıdaki de hastanede eşi ölmeden önce son kez el ele tutuşmalarının fotoğrafı.

26 Haziran 2011 Pazar

Dali Atomicus


Amerikalı bir fotoğrafçı olan Philippe Halsman ile Salvador Dali'nin tanışması 1941 yılında New York'ta olmuş. Daha sonra da birlikte çalışmaya başlamışlar. 
Yukarıda görülen eser 1948 yılından, adı fotoğrafta arkada görülen Dali'nin 'Leda Atomica' adlı tablosundan esinlenerek konulmuş: Dali Atomicus.
Tatmin edici sonuç alana kadar tam 28 deneme yapılmış. Bu fotoğraf LIFE dergisinde de basılan üzerinde oynama yapılmamış fotoğraf.
Sürrealist sanatçının sürreal bir fotoğrafı sanırım bu kadar başarılı olabilir.

Aşağıdakiler de deneme kontaklarından birkaç örnek.


24 Haziran 2011 Cuma

Sergi: 'Human' / The Empire Project


Sean Lee

Taksim meydanına çok yakın olan The Empire Project adlı mekanda sergilenen 'Human' adlı sergi 6 fotoğrafçının işlerinden oluşuyor. 
Bunlar; Rasha Kahil, Halil Koyutürk, Sean Lee, Manolo Menéndez, Gözde Türkan ve Gökşin Varan.


Sergiden kulüp odasındaki sergi katoloğu sayesinde haberim oldu.
Fotoğraflar, fotoğrafçıların birbirinden çok farklı tarzları ama aynı zamanda da bir bütün içerisindeki uyumu hoşuma gitti.


Rasha Kahil   

Rasha Kahil sergi sayesinde dikkatimi çekti ve daha çok araştırdım. İnternet sitesinde fotoğrafları görülebilir.
Sergideki aynı tarzdaki fotoğrafları ilkin beni biraz düşündürdü. Silva Bingaz'ın "Teknik tarzınız olmasın" deyişi aklıma geldi. Ancak Kahil'in diğer serilerine bakınca hiç de öyle bir üslupla çalışmadığını gördüm. Aksine oldukça değişken ve cesur bir tarzı var. Fotoğrafının içine kendini de sokmaktan çekinmiyor.
Sergideki serisinde de arkadaşlarını, onların kendi mekanlarında ve doğal ışıkta çekmiş. Gizlilik konusunda da onlara söz vermiş ve negatifler üzerinden gözlerini kesmiş.

Halil Koyutürk

Halil Koyutürk'e gelince...
İlk defa önceden gördüğüm fotoğrafların sergisine gittikten sonra böylesi bir hayal kırıklığına uğradım.
Halil'in fotoğrafları, işlediği konular toplumca hassas pek çoğuna göre 'sert' konular. Fotoğrafında hayatın bu kadar içine girerken sergileme üslubu olarak çerçeveli cam seçmiş olması beni kendinden çok uzaklaştırdı.
Fotoğraflar ne kadar etkileyici olursa olsun onların bir cam ardında sergilenmesi, parlayan ışıkların yansımasıyla birlikte fotoğrafa odaklanma çabası, üstüne üstlük bir de bakır renkli parlak bir kağıt seçmiş olması gerçekten beni yordu.
Fotoğraflar zihnimde ilk haliyle, katologdan veya internetten gördüğüm gibi kalsaydı daha iyiydi.
Galeri anladığım kadarıyla Kerimcan Güleryüz'e ait. Ben gittiğimde galeride menejeri Süleyman vardı. Merak edip sordum ben de, fotoğrafların sergilenişini sanatçıların seçip seçmediğini.
Mümkün olduğunca seçimi sanatçıya bıraktıklarını, Halil'in de böyle istediğini söyledi.
İnsan ister istemez sanatçının fotoğrafı çerçeveletip, cam arkasında koyunca 'eser'ini daha değerli hissettiğini düşünüyor. Neden bu sınır ve izleyeni kendinden uzaklaştırış? 

Sean Lee

Sean Lee'yi genel olarak beğendim. Özellikle bir ipe asılı peruk fotoğrafını çok sevdim. Bunun gibi bir kaç ara fotoğraf daha olsaydı daha iyi olabilirdi.


Manolo Menéndez'i bu sergi sayesinde tanıdım. Sergide bir serisinden 3-4 fotoğraf vardı.
Oldukça düşündürücü, diğer fotoğrafları da incelenesi. Genel olarak fotoğraflarını çok beğendim. İnternet sitesini incelemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Gözde Türkan

Gözde Türkan'ın çalışması bu sergi içinde fazla geldi bana. Yorucuydu. Çok fazla bakmak istemedim.

Gökşin Varan

Gökşin Varan, Photo Araf fotoğraf ajansının fotoğrafçılarından. Fotoğraflarının bir çoğunu önceden görmüştüm.
Sergide görmek daha iyi geldi. 

'Human' 27 Ağustos'a kadar sergide olacak. Kaçırmadan gidip görülmesi gereken bir sergi.
Aşağıda sergi metninden bir bölüm paylaşıyorum.


“İNSAN”

Sonuçta, yalnızız. Dev bir sosyal kalabalığın içinde terkedilmiş, sahipsiz, öksüz hissediyoruz. Özgürlüğün, tek başınalığın barındırdığı belirsizlik bizi ölüm kadar korkutuyor. Ortak paydamız olan insanlık bizi teselli etmiyor. Yaşamın savruluşunun içinde kendi güvenli alanlarımızı oluşturmaya ve korumaya çalışıyor, bizi yargısız kucaklayacak ışığı arıyoruz.

Derin travmalarla çizilmiş sınırlarımızın dışında kalanlara yabancıyız. Yine de arayışımız dışa dönük. Dışarısı biz olamayınca yine tutunduklarımıza; aileye, sevgiliye, arkadaşa, topluma öfkeleniyoruz. Ardından, hep aynı ilişkiyi yaşadığımız, başka bağımlılıklar yarattığımız kısır döngüsel yolculuğumuza devam ediyoruz. İsyanlarımız ise genelde otoriteye ne kadar bağımlı olduğumuzun kanıtı olmaktan öteye geçemiyor.

“İnsan / Human” tüm bu insanlık hallerini katman katman açıp ortaya koyan, aynı anda The Empire Project’in 2011-12 sezonunun temasını temsil eden bir sergi
.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Söyleşi: Merih Akoğul - Ali Alışır

     Merih Akoğul'la ilk tanışmam ne zaman oldu hatırlamıyorum. Ama büyük olasılıkla fotoğraf kulübünden önce, YKY'nin düzenlediği sanat etkinliklerinden birindeydi. İstiklal'deki YKY kitabevine uğradıkça aylık programı inceliyorum.
     Katıldığım etkinliklerden öğrendiklerim veya yalnızca kafamda oluşan soruların bana katkısı büyük, takip etmenizi öneririm(Bir de eskiden etkinliklere katılanlara %30 indirim kuponu veriyorlardı. Artık kaldırdılar o uygulamayı. Olur da ilgili biri okur ya, yine olsa pek hoş olur diye belirteyim ben :) )
     Merih Akoğul bu program dahilinde her ay birini davet ediyor. Bu ayki konuğu ise Ali Alışır idi.
     Bu isim benim için yeni, daha önce duymamıştım. Duyup da öğrendiğime, işlerini görüp bizzat tanışma fırsatı bulduğuma sevindim. Mütevazi ve sevecen biri, işlerini de oldukça titizlikle yapmış. Ancak düşünce-ürünün başarılı birleşimi ardından 'Ali Alışır Photography' yazısı çıkması ucuz duruyor, bu da bir gerçek. Kişisel bir seçim pek tabi.
     Ali Alışır 1978, İstanbul doğumlu. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde burslu olarak grafik tasarım okumuş. Bu sırada resim ve fotoğraf dersleri almış. Daha sonra İtalya'ya gidiyor ve fotoğraf işleri yapıyor, moda fotoğrafları çekiyor.
(Kısaca özgeçmişinden bahsedebilmek için internet sitesine girdim. Bir sanatçının anadilini es geçerek yalnızca ingilizce veya herhangi bir başka dilde internet sitesi yapmasını anlamıyorum. İngilizce vs. olsun ama siteyi açınca karşına çıkan sanatçının anadili sonrasında bir başka dil olmalı. Hele ki anadili hiç kullanmamak, tuhaf. Umarım kısa sürede sitesine türkçe bilgilerini de ekler.)




     2009'da Sanal Bedenler çalışmasına başlamış. Burada elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum ancak sunumu gerçekten dinlenesi. Fotoğraf serisini gösterdikten sonra kısaca sanatta modern dönemden post-digital döneme geçiş ve bunun sanat eserlerine, gerçeğin kendisine ve algısına, taklit/kopya, simülasyon ve simulakr kavramlarına değinmesiyle fotoğrafları daha açıklayıcı bir hal aldı benim için.
Ali Alışır Sanal Bedenler serisinde model olarak arkadaşlarını kullanmış. 
Evet, tam olarak kullanmış.
İnsanın kendinden, kendi yüzü ve bedeninden uzaklaşması, yabancılaşma duyguları çıkış noktası.
Çağımızla birlikte tek tipleşen insanı, farklı kişilerin yüzlerini ve farklı mimikleri, bedenleri tek bir karede birleştirirek aslında ne kadar çok birbirine benzediğine bir eleştiri getirmiş.
Genellikle bu kadar çok manipülasyon içeren ve 'digitalim ben!' diye bağıran fotoğraflardan hoşlanmıyorum.
Ancak burada eleştiri konusu olanı araç yapması, tabir-i caizse fotoğrafı izleyenin daha da gözüne sokarak kullanmasının verdiği rahatsızlık hoşuma gitti.
     Merih Akoğul'un sorduğu bir soru arkadaşlarının fotoğrafları gördükleri zaman verdiği tepkilerdi. Ali genelde olumlu yorumlar almadığını ve sergi açılışlarına bu kişilerin geldikleri halde kendi fotoğraflarını benimsemediklerinden söyledi.
Ben bunun fotoğraflarının başarılı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Anlatmak istediği yabancılaşma ve içeriğin ortalıktan kaldırılıp yalnızca imaja yönelik üretimlerin eleştirildiği bir seride kişilerin kendi fotoğraflarını sahiplenmemesi iyi olsa gerek.


Sanal Bedenler'den sonraki projesi ise Sanal Mekanlar olmuş. Bu seride dünyanın önemli sayılabilecek başkentlerini, tarihi değeri olan yerleri ve ibadet yerlerini çekerek bu mekanları dijital ortamda elektronik devreler ve mikroçipler ile birleştirmiş.
Bu seriyi daha çok sevmemin nedeni fotoğraflar hakkında sanatçının açıklamalarını beklemeden de yargılara varabilmem sanırım. Bir de ilgi odağının insan olmaması.
Mekanlar tarihi, yavaş olması beklenilen, insanın 'doğal' haliyle (doğaldan kastım öz, temiz, çıplak)  bulunabilmesi gereken yerler.


Buradaki ironinin yansımasını sevdim. Kilise örneğinden yola çıkarsak, kiliseler ibadet mekanları. Dini törenlerin yapıldığı, törenler sırasında zaman zaman müziğin kullanıldığı yerler. Ancak günümüzde pek çok ibadethanede 'banttan kayıt' devri başladı. İbadet için gidilen bir yerde bile iletişimin bu derece dijitalleşmesi ve kişilerin birbirinden uzaklaşması veya o tarihi mekanların aydınlatmasının yüzlerce elektrik devresi ve kablolarla sağlandığını düşünmek tuhaf.
Ali serisini anlatırken mekan tanımlamaları yapıyor. Mekanı fiziksel, metinsel, yayınsal ve siber/sanal mekan olarak dörde ayırıyor.


Fiziksel mekanda bilgi, bedenin hareket haliyle eş (M.Ö.1000).
Metinsel mekan: Bedenden bağımsız bir hal alır. Matbaanın icadından sonra mekanın etkisi azalmıştır (M.S.1400).
Yayınsal mekan: Bilginin hareket etmeden ve eş zamanlı olarak dünyaya yayılması mümkündür (M.S.1900).
ve son olarak günümüzdeki mekan kavramı olarak tanımlanan internetle birlikte sınırları belirlenemeyen, bilginin değiştirilebilen bir hal aldığı siber/sanal mekan.



Sanatçının çalıştığı konuyu bu şekilde beslemesi ve düşünsel olarak hakim oluşu başarılı olmasındaki en büyük etken olsa gerek.

16 Haziran 2011 Perşembe

Gelecek

Biraz nefes alabilirsem şunları yazacağım.


The Emprire Project- 'Human' adlı sergi
İstanbul Modern- 'Masum suretler' ve 'Kayıp Cennet'
Baudrillard (Sanat Komplosu)
YTUFOK F kare fotoğraf festivali, söyleşiler ve atölyeler
Akbank Sanat ve küratörlük üzerine bir atölye
ve paylaşmayı göze alabilirsem birkaç iyi fotoğrafçı :)


Çok geç olmadan 'Human' adlı sergiyi görmenizi tavsiye ederim.
Fotoğraf evi'nde de Ara Güler'in fotoğrafları sergilenmekte şu sıra. İlgilenenlere duyurulur.




Manolo Menéndez'e ait bu iki fotoğrafı art arda koymak istedim.
Daha yavaş günlere,
iyi geceler.

12 Haziran 2011 Pazar

Gaston Lacombe












Fotoğraflar Gaston Lacombe'un "captive" adlı serisinden.
Beni içine çekip alan ve hüzne boğan bir seri.
İnsanın kendini üstün kabul edip, her şeye hakkı olduğunu sandığı, bunun için doğayı sömürdüğü bir dünya burası.

Gaston Lacomble projesinden şöyle bahsediyor:

"Dünyanın her yerindeki hayvanat bahçelerine ziyaretçiler en güzel, vahşi ve nadir yaratıklarını görmek için bir beğenme beklentisiyle gidiyorlar. 
Fakat çoğunlukla onların doğal alanlarından alınıp hapsedildikleri, acınası halleri farkedilmiyor. 
İki yıldır Kuzey Amerika ve Asya'daki hayvanat bahçelerini çekiyorum.
Çoğu hayvanat bahçesini seviyorum - evet, gerçekten seviyorum. 
Bazı hayvanat bahçeleri dünyadaki ender ve yok olan ve başka türlü hayatlarını devam ettiremeyecek türlerin yaşaması için büyük çaba harcıyorlar. 
Buna rağmen, en iyi hayvanat bahçelerinde bile her zaman ihtiyaçlarından çok daha küçük alanlara, beton duvarlar arasına sıkışmış ya da tek gördükleri yeşillik odalarının duvarlara çizilmiş bitki resimleri olan hayvanlar bulunuyor.
Kafeslere hapsedilip yere bile oturamayan ve temiz suya ya da gün ışığına ulaşamayan hayvanlar var.
Böyle zamanlarda, hayvanlara bu şekilde muamele yapan bir sistemi desteklediğim için kendimi suçlu hissediyorum ve fotoğraf çekiyorum."


Bu seri bana İstanbul Modern'de hala sergilenmekte olan 'Kayıp Cennet' sergisini ve sergideki bir sanatçının otel odalarına farklı farklı hayvanları koyarak hareketlerini kaydettiği bir videoyu hatırlattı.
Gitmediyseniz, gidip görmenizi tavsiye ederim. 

Andres Gonzalez













Neyse ki fotoğraf var.
Ne yazık ki fotoğraf var.

10 Haziran 2011 Cuma

Çıplak


Çıplaklık dedim, 
güldünüz bana.
Anlamadınız yine.
Ya da anlıktı yine herşey,çoğu zaman benim de yaptığım gibi
-düşünmedendi.
Ya da öncesindeki çok düşünmeden.

Ama bu işte,
demek istediğim ama diyemediğim bu-ya da sizin anlamadığınız.
Göstererek anlatmaya çalışıyorum.
Bari şimdi anlayın azizim.
Aslında, 
anlamasanız da olur. Çok da farketmez.
Bunu ben bile kabul etmek istemeyip, reddetmeye çalışsam da başından beri kendimleyim
yalnızca.
Ondan mühim değil.

"Hiçbir zaman sakin olamamak belki de benim yazgım."

*Fotoğraf Nan Goldin'e aittir.

3 Haziran 2011 Cuma

Suzy Poling


Bu fotoğrafçıyı görmek beni öylesine rahatlattı ki...
Normalde kendi yapmak istediğim, düşündüğüm vb. tarzda çekilen fotoğraf görünce moralim bozulabiliyor.
Ancak bu sefer öyle olmadı. Bana yakın birini görmenin, ah işte başkası da var böyle demenin huzurunu hissettim.


 


Suzy Poling genel olarak bozulmuş, çürümüş, kırık dökük şeyler ile terkedilmiş, yalnız mekanları çekiyor.


ve diyor ki:
am interested in the the cyclical forces of nature and how the Earth regenerates itself. All of my work goes through a stage of transmutation whether it is completely kinetic or found within the land on Earth. 
My work is describing various forms of transformation while comprehending phenomenon and resonances of the unknown. I am combining simple geometry and textures to assimilate certain orders of the natural world. All of my subject matter goes through some form of a chemical experience or transformation whether its a rotting building becoming overgrown, geysers and magma bubbling up in the land, making painted and burnt chemical experiments or bending light.

Bir şeyler üzerine


Görmek, göstermek
İzlemek, izlenmek
Bir seyir objesi olmak
Gözetlemek ve gözetlenmek

İçinde bir çok karmaşık anlamı içinde taşıyan gör-üntüler olan fotoğraflardan bahsederken bu fiillerin etkisinden bağımsız düşünmek mümkün değil.
Fotoğrafa baktığımızda oluşan ilk düşünceden sonra hemen akla gelir
fotoğraf nerede, nasıl, kim tarafından, ne şekilde ve neden çekilmiştir?
Fotoğrafı düşünmek.
Belki de kişiyi en acılı sürece sokmak.
Bazen yalnızca bakıp geçmek, geçebilmek istiyorum.
Görmek değil.

Yakında ilginç bir fotoğrafçı tanıtacağım.
Ama şimdi biraz dinlenmem gerek.
-
"Yeryüzünün estetiğinden nefret ediyorum"