25 Eylül 2011 Pazar

Söyleşi: Anders Petersen



Geçen gün Fotoğrafevi'ndeki Anders Petersen söyleşisine gittim. Fotoğrafevi'nde de bir söyleşi dizisi başlamış, yeni haberim oluyor. 




Anders Petersen 1944, Stockholm doğumlu İsveçli bir fotoğrafçı.
14 yaşındayken Värmland'daki Karlstad'a taşınınca Karin Bodland ve Lars Sjögren adlarında iki sanatçıyla tanışır. 
1961 yılında bir süreliğine almanca öğrenmek için Hamburg'da kalır ve aynı zamanda yazmayı ve resim yapmayı dener. Fakat fotoğraf çekmez.
Beş yıl sonra  Christer Strömholm'la tanışınca Stockholm'deki School of Photography'ye girer ve öğrencisi olur. 
En bilinen serilerinden biri 1967 yılında fotoğraflamaya başladığı Hamburg'da Café Lehmitz adındaki bir bar.


Söyleşi sırasında not tuttuğum defteri kaybettiğim için aklımda kalan kadarını aktaracağım.
Anders Petersen genel olarak fotoğrafa nasıl baktığını, çekerken neler hissettiğinden, ne düşündüğünden bahsetti.
Fotoğraf çekerken entellektüel birikimini bırakıp yalnızca duygularını ve en ilkel yönlerini ortaya çıkartmaya çalıştığını, yeri gelince çocuk biraz da deli olmak gerektiğini söyledi.
Çektiği fotoğraflar aslında bir nevi otoportreler. Çünkü fotoğraflarında objeler sayesinde kendini anlatmaya, objeler üzerinden kendini yansıtmaya çalışıyor.
Fotoğraf çekerken düşünmüyor. Ancak fotoğraftan önce ve sonra bir düşünsel süreç var.
Düşün - Düşünme - Düşün

Fotoğrafını çektiği, çekmek istediği insanlara karşı net. Eğer biri ilgisini çekerse gidip ne istediğini açıkça söylüyor. Buna, sokakta gördüğü bir kadının yanına gidip şimdiye kadar gördüğü en büyük göğüslere sahip kadın olduğunu ve fotoğrafını çekmek istediğini söylemesi örneğini verebiliriz.
Ve kişileri çektikten sonra genellikle fotoğraflarını onlara ulaştırmaya çalışıyormuş.

Anders Petersen'in kendine yakın bulduğu fotoğrafçılar arasında Nan Goldin, Antoine D'Agata gibi isimler var (defter kayıp diğerlerini hatırlayamıyorum).
Kendini yalnız hissettiği zamanlarda kendine yakın ve aynı/benzer duyguları hisseden bu fotoğrafçıların varlığından güç bulup birşeylerin üstesinden geldiğini ve bir aile gibi hissettiğini söylüyor.

Aşağıda Anders Petersen'in birkaç fotoğrafını paylaşıyorum.


















Söyleşi sırasında kimi zaman fotoğraflar hakkında kısa kısa bilgi veriyordu Petersen.
Bu fotoğraf için de açıklama olarak 'Paris metrosunda' deyince kısa süreli bir kitlenme yaşadık. İsveççeden türkçeye olan çevirinin azizliği mi gerçek mi bilemiyoruz. Çok da mühim değil aslında.


 Bu kadın için açıklamasıyla yalnızca çok kıllı olduğu için fotoğrafını çektiği ve seçtiğiydi. Gerçekten de öyle. 








Bazı fotoğraflarının ne olduğu hakkında bir fikri yok. Yalnızca hissedip çekiyor.






Akıl hastası olan bu adam normalde kafasında bir kese kağıdıyla duruyormuş. Anders fotoğrafını çekmek istediğindeyse kafasında kese kağıdı olan insanların fotoğrafını çekemeyeceğini söyleyip takma gözlük ve bıyık takıp poz vermiş.


 Paris'te çekilen bu çiftin fotoğrafı özellikle sansürlü. Paris'te insanların fotoğrafını çekmek için izin alıp bir kağıt imzalamanız gerekiyormuş. Aynı uygulama New York'ta da varmış.



14 Eylül 2011 Çarşamba

Fotoğraf Okuması: W. Eugene Smith


Fotoğraf: Arnold Newman/Getty Images

Uzun bir tatilin ardından İstanbul'a alışmak ve tatil sonrası bunalımı yaşamamak için şehre gelişimi bir fotoğraf etkinliğiyle değerlendirmeyi uygun buldum ve Merih Akoğul'un Eugene Smith üzerine yapacağı fotoğraf okumasına gittim.
Eugene Smith 1918-1978 yılları arası yaşamış Amerikalı bir fotoğrafçı.
İlk fotoğraflarını 15 yaşında iki yerel gazete için çekmiş. 1936 yılında ona özel bir burs ile Wichita'daki Notre Dame Üniversitesi'ne girmiş. Bir sene sonra okulu bırakıp New York'a gidip New York Institute of Photography'e girmiş.
Hayatı boyunca Newsweek ve LIFE gibi prestijli dergiler için fotoğraf çeken Eugene Smith, basın fotoğrafçılığı denince akla ilk gelen isimlerden.

Bugün ise Eugene Smith'in hayatı ve yaşadığı dönemle birlikte fotoğraf üslubundan, özellikle bir iki fotoğraf üzerinde durarak bahsettik.
Bunlardan biri İspanyol Köyü serisinden diğeri Japon balıkçı köyünden bir fotoğraf.

Banyoda yıkanan Tokomo

Smith; Minamata adlı projesinde bir japon köyündeki çevre kirliliği ve civa zehirlenmesi sonucu, sakat doğan çocuklar ve kirliliğin insanların hayatı üzerindeki etkilerini çalışmıştır.



Yukarıda gördüğünüz Banyoda yıkanan Tokomo adlı fotoğraf Eugene Smith'in belki de en bilinen fotoğrafı.

Bu fotoğrafta punctum ve studium üzerine konuştuk. Punctum ve studium Roland Barthes'ın Camera Lucida adlı kitabında bahsettiği iki fotoğraf kavramı. Bu kavramları daha iyi anlayabilmek için kesinlikle kitabı okumanızı öneririm. Onun dışında genel bir bilgi için, Meren'in fotoğraf günlüğü. Punctum fotoğrafta sizi vurandır. Kişiseldir. Herkes için bir fotoğraftaki punctum farklı olabilir.         Biz ise bu fotoğraf üzerine konuşurken, Merih Akoğul salona fotoğraftaki punctumun ne olduğu sorusunu yöneltti. Eller, ayaklar, bakış gibi cevaplar geldi. Ancak sanıyorum ki en sonunda ortak punctum(?) annenin çocuğa bakışı, yani sevgi ve merhameti oldu.

Diğer fotoğraflar ise halen foto-röportaj türünün en iyi örneklerinden sayılan Smith'in 1950 yılında çalıştığı İspanyol Köyü adlı serisinden.
Smith; `İspanya`ya, Franco`nun getirdiği yoksulluk ve korku üzerine bir iş yapmaya gidiyorum. Ümit ediyorum ki bu benim en güçlü hikâyem olacak!` diyerek yola çıkıyor ve yirminci yüzyılın görünümümün aksine gerçekten ilkel, orta çağ şartlarını andıran bir köy buluyor ve orada çalışmaya başlıyor.


İspanyol köyünden bazı fotoğraflar

Yukarıdaki The Wake adlı fotoğrafı araştırırken şöyle bir yazıya rastladım.


Bu fotoğrafta gördüğümüz üç ispanyol askeri. Fotoğrafın hikayesi ise şöyle imiş: Smith ve onun İspanya'daki eskortu dolaşır ve Smith fotoğraf çekerken bu durumdan işkillenen askerler Smith'in yanına gelip neden sürekli fotoğraf çektiğini soruyorlar. Bunun üzerine oldukça politik ve akıllıca davranan Smith, sizin de bir fotoğrafınızı çekeyim diye teklif ediyor.
Askerleri dilediği gibi yerleştirip böyle daha yakışıklı gözükeceklerini söyleyerek istediği sıralama ve tabakalandırmayı yaratıyor. Fotoğraf içindeki hiyerarşisini oluşturuyor.
Bu fotoğraf okumasının bana en büyük faydası belki de bir fotoğraf üzerine bu kadar uzun konuşmak ve dinlemek oldu.
Her ne kadar bireysel olarak fotoğraf baksam ve üstlerine düşünsem de iki saati aşkın bir süre tek bir fotoğrafçıya ve bunun büyük bir kısmı tek bir fotoğrafına odaklanmak, onu düşünmek iyi geldi.


Eugene Smith'in diğer birkaç fotoğrafı





Bu fotoğrafın hikayesi için tıklayınız.


6 Eylül 2011 Salı

Tatildeyim.


E-posta kutuma sergi açılışları, davetiyeleri düşmekte.
Ben İstanbul'dan uzaktayım, sezon açılıyor.
Heyecanlıyım. 
Gelince yazacak çok şey olacak.

Gününüz güzel geçsin!
Sevgiler.

fotoğraf: Henri-Cartier Bresson