26 Mayıs 2011 Perşembe

Yürüme isteği


İkidir uzun uzun yürüme isteği uyandırıyorsun içimde. 
Şimdi de bu ağaca doğru yürüsek ya seninle.
Altına yatsak uzansak
ve
rüya mı gerçek mi unutsak
ayırt edemesek
etmek de istemesek aslında
gökyüzü ve yapraklar karışsa

-bulanıklık iyidir
yoğundur
*Fotoğraf Kim Boske'ye aittir, 'mapping' adlı seriden.

Massimiliano Perasso

Beni biraz olsun tanıyanlar ve fotoğrafla ilgilenenler sanırım artık ne tür fotoğraflardan hoşlandığımı biliyorlar, bilmeseler de bir şekilde hissediyorlar. İşte bu az ve güzel insanlardan biri beni Perasso'yla tanıştırdı.


Perasso'nun fotoğraflarındaki yalınlık, bulanıklık ve bunların benim üzerimde bıraktığı etkiyi açıklamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Ancak 'bleary mood'(sisli ruh hali) serisini gördüğümde gözlerimin dolduğunu söyleyebilirim. Çok ben'dendi, bir o kadar da uzaktı belki.
Sonsuz değil ama sonlu da olmayan fotoğraflar bunlar.
Bir diğer etkilendiğim serisi ise 'close to me' (bana yakın). Ancak yine de sisli ruh hali daha çok etkiledi, belki ilk onu gördüğümden.
Aşağıda sisli 'bleary mood' serisinden birkaç fotoğraf paylaşıyorum.










































Kimdir?
Massimiliano Perasso 1980 İtalya, Genova doğumlu. Roma'daki La Sapienza Üniversitesi'nde mühendislik okuduktan sonra kendini fotoğrafçılığa adamaya karar verdi. 2009 yılında Scuola Romana di Fotografia'dan (Roma Fotoğrafçılık Okulu) mezun oldu. Genellikle kişisel ve introspektif röportajlara odaklanıyor.
-mühendislik okuduktan sonra kendini fotoğrafa adaması: etkilenmek için bir başka sebep gibi.


Bleary mood'u izlemek için buraya,
İnternet sitesi için şuraya tıklayabilirsiniz.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Atölye: Silva Bingaz ile Fotoğrafta Kişisel Bakış Oluşturma

Silva Bingaz ismini bu sene düzenlediğimiz fotoğraf günlerinde duyduğum başarılı bir fotoğrafçı (başarılı bir kadın fotoğrafçı değil, yalnızca başarılı bir fotoğrafçı).
2000'den beri fotoğrafla uğraşıyor. 
Kıyı, Beyan ve Japonya gibi fotoğraf serileri var. Bunlar internet sitesinden incelenebilir.


Dediğim gibi, Silva Bingaz'la tanışmam biraz geç oldu. İsmini duyalı yalnızca bir iki ay oldu. 
İşlerini inceledim. Ancak ne yalan söyleyeyim, bilgisayar ekranından baktığım fotoğraflar her zaman yeterli etkiyi bırakmıyor üzerimde.
Sanırım bunun biraz da web-tasarımla ilgisi var.  Tabii bir sergide basılı halini incelediğiniz fotoğrafla, laptop ekranından baktığınız fotoğrafların yarattıkları etkiler arasında dağlar kadar fark var.
Harcadığınız zaman, ortam, ruh hali... Hepsi değişiyor.
Her neyse, Silva fotoğraf günlerine ilk geldiğinde fotoğrafları perdeye yansıtılmış halde gördüğümde daha çok etkilendim. Daha iyi odaklanıp, daha iyi bir büyüklük ve çözünürlükte görmek büyük etken.                                   
Özellikle Beyan projesini çok beğendim. 
Japonya projesine ait, internette ve başka bir yerde bulunmayan fotoğrafları da görebilmek güzel bir ayrıcalıktı.


Gelgelelim atölyeye. Bugün atölyenin ikinci günü. Ben de tembellik yapmadan, sıcağı sıcağına izlenimlerimi yazmak istedim.
Bugünün benim için bir önemi var. Aslında bir milat bile olabilir. Çünkü ilk defa pek çok kişiye fotoğraflarımı gösterdim. Vivian Maier ile ilgili yazımı tamamlayıp yazdım mı, hatırlayamıyorum. Ancak onun fotoğraflarını sergilemeyişini pek çok kişi hayretle karşılarken, bu bana çok normal gelmişti.
Çünkü ben de sergilemiyordum. Genellikle yalnızca çekmem, çekip bir yere koymam. Yalnızca çekilmiş olması, bulunması yetiyordu.
O bende değildi, dışıma çıkmıştı artık. Benden çıkmıştı. Başka nedenleri de vardı. Sürekli değişen, eklenen ve eksilen nedenler.


Atölyeye geri dönelim.
Silva dün bir ödev verdi: OTOPORTRE.
Benim içinse otoMORTre oldu. Adeta 'mort'ladım çünkü. Kendimi anlatmak/yansıtmak bir kenara, tam zıttı bir karakter gibiydim gösterdiğim iki fotoğrafta da. Silik, belli belirsiz, korkak, yarım.
Son zamanlarda 'insan' fotoğrafımdan hepten çıkmışken (Bu uzun ve başka bir konu, bir başka yazıya), bir de kendimi çekmek ne kadar korkunçtu öyle.
Haliyle kısa ve net "olmamış" yorumunu aldım. Şaşırmadım, olmamıştı.
Asıl milat olansa bir süredir çektiğim bir projemi göstermiş olmam. Bir de yeni başladığım, kendi kendiliğine oluşan bir projeyi...


**
Çekme konusunda da tembelim (ya da tembeldim. Biraz sıkıştırılmak iyi geldi, bir kaç gündür çekiyorum en azından. Umarım ki devam eder). Bu nedenle düşündüklerim de hep yarım kalmakta. Beğensem bile sergileme ihtiyacı duymamaktayım çoğu zaman. Sorun biraz mükemmelliyetçilik kaynaklı olabilir.
Silva fotoğraflarıma baktıktan sonra bir tarzım olduğunu ve yaptığım seçkinin kendi içinde bir bütünlüğü olduğunu söyledi. Çok büyütmüyorum ancak bu benim için önemliydi. Bir tarzım olduğunu duymak falan. Ben farkında değildim açıkçası o tarzın. Fotoğrafımda benim farketmediklerimi gösterdi bana. Bu nedenle minnetarım. Bir de Jeff Wall'a benzetti, haydin hayırlısı diyoruz.


Atölye dört gün sürecek. Önümüzde iki gün daha var. Bu süre içinde yoğun olarak fotoğraf çekmemizi ve getirmemizi istedi. Bakalım. Fotoğrafla ilgili ödevlere kısmen daha sadığım.
Haftaya beş gün beş finalim var. Umarım derslere de yeterince sadık kalırım.


*Sağ üst köşedeki fotoğraf Silva Bingaz'a ait bir otoportre, kıyı serisinden.
**Silva Bingaz'ın Beyan serisinden bir fotoğraf. Beyan'ın çocuklarından biri.

3 Mayıs 2011 Salı

Michael Schlegel

Michael Schlegel yeni keşfettiğim bir fotoğrafçı. Hakkında pek bir bilgiye sahip değilim. 1987, Almanya doğumlu bir fotoğrafçı ve artık takip edilecekler listemde.
Portfolyosunu incelemekte fayda var.
Aşağıda Iceland II adlı serisinden birkaç fotoğraf paylaşıyorum.




1 Mayıs 2011 Pazar

Grup 9

Fotoğraf günlerimiz dün bitti. Oldukça güzel ve keyifli dolu dolu üç gün geçirdik.
Katılan ve emek veren herkese teşekkürler. Umarım her sene gelişerek daha güzel günler düzenleriz.


Tabi fotoğrafla içiçe üç gün geçirince, yazacak çok şey birikti. Yavaş yavaş notlarımı toparlayarak buraya da aktarmaya çalışacağım.
Dün son oturumlardan biri Merih Akoğul-Ali Selen söyleşisiydi. Söyleşiden çok ikisinin karşılıklı konuşması tadında geçti. Bana düşünce olarak çok birşey katmasa da, fotoğraf kültürü açısından yararlı oldu.
Yeni isimler duydum, bilmediğim ajans ve fotoğraf grubu isimlerini not aldım. Vakit buldukça araştıracağım.


Ancak ilk olarak Grup 9'dan bahsetmek istiyorum.
"Grup 9" Merih Akoğul'un 1984 yılında kurduğu, fotoğrafçılardan oluşan bir grup. 
Fotoğraf camiasındandan tanıdığı insanları ve fotoğrafla ilgilenen dostlarını bir araya getirerek birlikte gelişim gösterebilecekleri, üretip paylaşabilecekleri bir ortam oluşturmak istemiş.


Grup 9'da bulunan fotoğrafçılar; Merih Akoğul, Hüsnü Atasoy, Kamil Fırat, İhsan Gençelman, Ömer Şükrü Göksu, Aydın Karadöller, Mustafa Kocabaşı, Yaşar Saraçoğlu ve Ali Selen.


Zamanında büyük zorluklarla fotoğraf çekmişler, sergiler açmışlar. Ancak buna rağmen pek çok çevre tarafından eleştirilmişler. Pek destek görememişler.
Merih Akoğul ile Ali Selen boş gelmemişlerdi. Arşivlerinin de bir kısmını toplayıp getirmişler. Bize de Grup 9'un bir broşürünü verdiler. Tabii tarihi bir belge niteliği taşıyor. 
Bir eşini bulmak zor. O eski kağıt kokusu çok hoş. Broşürün içinde her birinin kısa özgeçmişi ve birer fotoğrafları bulunuyor. Bir de kendilerine özgü logoları var. Gruba hep dostlar yardımcı olmuş. Bütçe sıkıntıları olduğu için logoyu bir arkadaşları tasarlamış. Sevimli bir logo. Paylaşmak isterdim ancak internette bulamadım.


Broşürde bir de 'Dost sergi salonu'ndaki fotoğraf sergisindan bahsediliyor.
Bilmiyorum.
Ankara'nın ünlü DOST kitabevinin alt katında sergi salonu varmış eskiden. Bu düşünce çok hoşuma gidiyor.
Dost'u seviyorum. Ankara'ya her gittiğimde uğruyor, bir iki saat geçiriyorum. Bir de alt katındaki sergi salonu hala olsa!
Aslında tüm kitabevlerinin bir sanat köşesi olsa. 
Büyük veya küçük, hepsi birşeyler sergilese dönem dönem. Çok hoş olmaz mı?  
Kitabevlerinin daha sosyal ortamlar olması gerek. İnsanların birbirleriyle konuşup, sohbet edebildiği, fikir alışverişinde bulunabildiği. Görevlilerin sistemden bakmayıp, seni kolundan tutup rafa götürdükleri yerler olmalılar bir de.

Bugün, dün - yarın.


Bugün böyleyim.
Aslında çoğu zaman böyle gibiyim.



*Fotoğraf Aykan Özener'e aittir. 'Sis' adlı seriden.